En güzel beslenme biçimi, aslında taze olanı yemek. Ancak bu her zaman mümkün değil. Her gıdanın belli bir süresi var. Ve çoğu zaman onlardan mahrum kalmak istemiyoruz. Her ne kadar, bitkisel gıdaların genetiği bozulmuş olsa dahi sağlığımız için yine en iyisi onlar.
Doğru beslenmenin yolu doğal beslenmek. Aslında bu kadar basit. Doğal, organik karmaşasına girmeden, mevsiminde, zamanında gıdalar yemek ya da bu gıdaları farklı zamanlarda yiyebilmek için doğru saklamak.
İlk hedefimiz, gıdayı mevsiminde tüketmek olmalı. İkinci hedefimiz ise kurutma, konserve, dondurma gibi yöntemleri, doğru şekilde uygulamayı öğrenip, gıdalardan alacağımız değerleri maksimum seviyede tutacak saklama şekillerine yönelmek olmalı. Neden mi? Gıdaların özünü bozmadan beslenirsek, bedenimiz o kadar az toksin üretir ve onlarla savaşmak için enerji harcamak yerine, hücrelerimizi genç ve enerjik tutmak için çalışır.
Bizde güneşi içimize çekip, onunla aydınlanırız. Nasıl mı? Güneş dünyayı aydınlattığı gibi, aslında bizim bedenimizi de aydınlatıyor. Bitkisel beslenmeyi tercih edersek, gıdaları olabildiğince çiğ tüketirsek, ne kadar doğal ve doğru şekilde kullanırsak o kadar aydınlanıyoruz. Genç kalıyoruz ve eğer yanlış beslenip, bedenimizi toksinlerle doldurduktan sonra bile doğru yola dönersek gençleşiyoruz. Mucize olan bedenimiz, yeter ki ağzımıza attığımız her lokmanın önemini, genç ve sağlıklı kalmak için yapmamız gereken şeyin, sadece buna dikkat etmek olduğunu bilerek beslenelim. Güneşle beslenmek, holistik beslenmenin temelini oluşturan bu kavramı kısaca açıklamak istiyorum. Fotosentez enerjiyi içinde barındıran bir sistem. Bitkilerin büyümesi için gerekli olanda bu. Peki, bitkisel gıdaları yediğimizde bu fotosentezin bize faydası nedir? En basit anlamıyla, bedenin ritmini bozmadan, enerjisini boşa harcamadan hayat veren gıdalar diyebilirim. Güneşin enerjisini, içimize çekmek istiyorsak, bolca bitkisel gıda yemeliyiz. Onları ne kadar az hırpalarsak, bedenimize o kadar fayda sağlıyorlar. Bitkilerin, bizler için en faydalı yerleri, çoğunlukla kabukları, kökleri ve yaprakları. Ancak ne yazık ki biz onların kabuklarını soyup çıkarıyor, kesiyor, biçiyor, haşlıyor ya da en beteri yağda bir güzel kızartıyoruz. İçindeki, nemi, vitaminleri, mineralleri ve bizim için faydalı birçok şeyi azaltıyoruz ya da yok ediyoruz.
Genç kalmak için kremlere, kürlere milyonlarca lira ve bir o kadar fazla zaman harcamamıza gerek yok. Vücudumuzun ritmini bozmazsak, o da bütün enerjisini bozduklarımızı toplamak için harcamaz, bizi genç tutmak için kullanır. Bunu en basit şekliyle şöyle anlatabilirim. Arabanız dizel ama siz ona benzin koyuyorsunuz. Motorun bozulmaması imkânsız. Peki, aracınıza yakıt alırken ya da bakım yaptırırken bu kadar özeniyorken, bedenimize aynı özeni neden göstermiyoruz?
Bitkisel gıdaları, baharatlarla süsleyerek her gün soframızın başköşesinde misafir etmeliyiz. Benim olmazsa olmazım, dana kemiğinden yapılma et suyu, her şeye tat katar. Yemek pişirme yöntemlerini bu yüzden daha iyi öğrenip, şef olmayı tercih ettim. Sağlıklı beslenmek, tatsız, keyifsiz yemekler yemek değildir. Bu nedenle Gastronomissfit Modeli Holistik Beslenme Programı’nı geliştirme gereğini duydum. Yaşadığımız coğrafyaya bağımlı kalarak, en doğru teknik ve öğretilerle sağlıklı yaşamanın yolu.
Ama minik bir ipucu, en azından şu kurala uymaya çalışın. Tabağınızın yüzde 75’i sebze olsun, yüzde 25’i protein. Sebzelerin bir kısmı zeytinyağlı ya da yemek şeklinde olacaktır ama hiç olmazsa kızartma olmasın. Ayrıca kızartmak yerine, zeytinyağı ve baharatlarla lezzetlendirdiğiniz her şeyi, fırında çok daha lezzetli pişirebilirsiniz. Yüksek ısı, bitkisel gıdaların içinden çok fazla şey alıp götürse de, kızartmadığınız sürece minimum zararda kalacaksınız. Çiğ yediğiniz gıdaları, enfes soslarla tamamlayın, yarattığınız lezzetlere inanamayacaksınız. Yemek yaratmanın binlerce yolu var. Yanlış olandan sapıp, doğruya yönelin yolunuzu değiştirin yeter. Ara besinler, hiç kimseye iyi geldiğini düşünmediğim şeyler.
Doğal olalım, doğada kalalım diyoruz, doğal hayatta, durup durup yiyecek kadar gıda zaten yoktu. Bu konuyu yıllardır dile getiriyorum, artık tıp camiası da aynı şeyi söylemeye başladı. Eskiden üç öğünü aşmayan yemek rutinimiz, gıda sektörünün dayatmasıyla (yulaflar, paketlenmiş gıdalar gibi) dört, beş, altı, yedi öğüne kadar fırladı. Peki, bağırsakların çalışma sistemi ne olacak? Her yazımda bastıra bastıra söylüyorum. Bağırsak bedenin efendisi, o mutsuzsa inanın siz de mutsuz olursunuz. Bağırsakların en sevdiği gıdalar, onu yormayanlar. Yani bitkisel gıdalar, bedene yararlı enerjileri, posa ve lif zengini, hazmı emilimi kolay, hızlıca sisteme giren, toksini az, faydası çok gıdalar. Hayvansal proteinlerde lazım tabii ama her gün yemeseniz de olur. Sindirimi çok daha teferruatlı olduğu, bedeni çok daha fazla yorduğu ve ardında fazlaca çöp bıraktığı için haftada iki üç ile sınırlı kalmayı tercih ederseniz, inanılmaz rahatladığınızı göreceksiniz.
Ve son söz; güneşi fiziksel olarak da her gün içimize çekmeliyiz. Bir yerden bir yere giderken illa yürümeliyiz. Mümkünse ayaklarımızı bir dakika olsun toprağa değdirmeliyiz. Sabah uyanınca, pencereyi açıp, kocaman bir gülümsemeyle güneşe merhaba demeliyiz. Ve her tür toksini geride bırakarak bedenimizi güneşle yıkamalıyız. Güneş hiç eksilmesin, bedeninizden, ruhunuzdan ve zihninizden.