Bugünkü konu aşk ritüeli nedir? Ask ritüeli hakkında bilmeniz gerekenler Ofis ve Kadın’da editörlerimiz özenle hazirladigi yazıyı mutlaka okuyun!
”Aşk imiş her ne var âlemde İlm, bir kıyl-ü kâl imiş ancak” der Leyla ile Mecnun’un şairi büyük Fuzuli. Yani demek ister ki mealen, ”Her ne var ise âlemde kaynağı aşktır, İlim dediğin, bir kuru laftan ibaret, aşkın yanında”.
Fuzuli, aşkı cümle âlemin kaynağına koyar da büyük âşık Karacaoğlan aşksız durur mu?
”Sevda sevda derler be hey yarenler, Bilmeyene bir acayip hal olur…”
Bir kere ateşi düşmeye görsün ciğere, yakar yakar, köz eder… Ne akıl kalır başta ne dilde bahane. Hele bir de yanıp tutuştuğu ile kalırsa biçare âşık, gül dibine dilek yazıp gömen mi dersin Hıdırellezlerde, Müslüman olup, mum yakanı mı dersin kiliselerde… Papaz büyüsü, hoca muskası, okunmuş yazmalar, üflenmiş sular… Aşk ritüeli ya da âşık etme ritüeli, çeşitleri, etkileri, efsaneleri ile başlı başına bir külliyattır aslında insanlık tarihinde, geçmişten günümüze aktarılan…
Kimi çaput bağlar dilek ağacına, kimi hacıya hocaya koşar, kimi efsuncuya… Aşk acısı bu, iflah olmaz bir tukunun ağulu yangısı ne de olsa. Mantıktan azade… Hem zaten aklıselimi aşk ne yapsın?
”Aşk efsane ve efsun değildir!” diyor Sinan Paşa da Taaruzname’de… ”Aşk san’at-ı her dun değildir. Her aşk davası eden âşık olmaz; her muhabbetten dem vuran sadık olmaz. İlahi herkes merd-İ aşk olmaz ve değme kalbde derd_i aşk bulunmaz. Aşk bir kimyadır, onun madeni can olur; aşk bir cevherdir, onun mekânı kân olur. Aşk bir zevktir onun da şeydaları (tutkunları) var; aşk bir huruştur (coşkudur) onun da deryaları var.’’
Aşk ritüeli ne ola ki derseniz de işte o da bu deryalardan biridir.
Ritüelin kelime anlamı, tekrar eden, adet olan şeyler, törenler, ayinler, sembolik giysilerle, yemeklerle ya da dini referanslarla, ya da bazen de batıl inançlarla hayatın içine yerleşen, arzularımızın, korkularımızın, tutkularımızın bir sonucu olarak özel anlamlar yüklediğimiz davranışlarımızdır.
Ritüeller hemen hemen her konuda insan hayatının bir parçasıdır ve insanlık kadar eskidir. Doğallığında aşk ritüelleri de öyle…
Ritüeller insanın hikâyesidir, gelişiminin, yarattığı ve hayal ettiği yaşamın, ruhsal dünyasının sembollerle anlam kazanmış halidir. Ritüel kültürdür aslında. Hint kültürü gibi, Türk kültürü, yemek kültürü gibi, dinsel kültür gibi… Ve kültür ritüellerle beslenir, zenginleşir… Yaşamı anlamlı ve tahammül edilir kılan tüm eylemliliklerdir.
Aşk ritüelleri de bu anlam arayışının, tutkuların, umutların, beklentilerin, aslında bir bakıma yaşamı tetikleyen dürtünün, varoluşun, temel içgüdünün sembolik eylemlerle görünür olması halidir.
Aşk Ritüeli Nedir? Aşk Ritüelleri Nasıl Yapılır?
Sembolik anlamda aşk ritüeli, sevdiğiniz biri varsa, o da sizi sevsin diye tutuğunuz dilektir. Giden sevgiliniz geri gelsin diye ettiğiniz duadır. Sevdiğinizin aklı başkasına gitmesin diye yaktığınız tütsüdür, kimsenin nazarı değmesin diye döktüğünüz kurşunlardır.
Kimi üzerlik otu asar, göze gelmesin sevgimiz diye bir köşeye, kimi yatıra koşar; al başımdan bu sevdayı da götür yâre ver diye.
Aşk ritüelleri sanatın ve edebiyatın da başat konusudur kâlü beladan beri. Cennetten kovulan Adem ile Havva’nın aşk ritüelinin sembolü de elmadır mesela. Büyülü yasak elmanın Havva’nın elindeki karşı konulmaz çekiciliği midir Âdem’i yeryüzünün ıssız topraklarına razı eden… Yoksa tek başına da olsa zaten yer miydi cennetin sayısız güzel meyvesi dururken o yasak kırmızıyı elmayı bilinmez.
Ama gerçek olan şu ki, Havva’nın dalından koparıp, karşı konulmaz bir arzu ile uzattığı ellerinden, kıpkırmızı bir elma halinde, Âdem’in kalbine düşen ateş, ne hâlk olduğu çamurla sıvanabilmiş ne can bulduğu suyla söndürülebilmiş! Ha babam yanmış durmuş evvelden ezele… sebebimiz olmuş, ne iyi… İnsanoğlu var oldukça yanacak, yandıkça var olacak belli ki… Kim bilir belki de sonsuza kadar…
Mitolojide aşk ritüeli ve Eros’un oku
Annesi ile babasının kim olduğu net olarak bilinmemekle beraber efsaneye konu rivayete güzellik tanrısı Afrodit ile çaldığı müzik aleti lirden çıkardığı seslerle dinleyeni büyüleyen, kanatlı ayakkabıları ve kanatlı başlığı ile herkesten hızlı koşan haberci tanrı Hermes’in oğludur Eros.
Kimi mitolojik tasvirlerde tombiş, elinde oku ve yayı ile, tatlı tatlı gülümseyen bebek bir tanrıdır Eros. Ama efsanede yakışıklı mı yakışıklı bir gençtir tabiiyetiyle!
Ege’de Antik Milet şehrinde geçer efsane.
Milet kralının üç güzel kızı vardır ve bunlardan birisi de Psyche’dir. (Psyche, Yunanca’da ‘’ruh’’ anlamına gelir. Gerçek aşkı bulmuş ama sonra istemeden kaybetmiş sonra da onu yeniden kazanmak için her şeyi yapmış güzeller güzeli bir kadının adıdır.
Psyche’nin bu gün ki psikoloji terimine nasıl ve ne sebeple ismini verdiğine gelince, bu da başka bir yazının konusu olsun şimdilik. Konuyu dağıtıp da İnsicamımızı bozmayalım!)
Efsaneye geri dönersek; güzelliği dillere destan Psyche diğer kız kardeşlerinin aksine kimseyle evlenmez. Kendi güzelliğinin farkındadır. Bu yüzden bir türlü kiminle evleneceğine karar veremez. İşin aslına bakarsanız kimse de bu yüzüne bakılmaya doyulamayan güzellikteki kızla evlenmeye cesaret edemez.
Psyche’nin güzelliği öyle ünlenir öylesine kentin ilgi odağı olur ki, kimse güzellik tanrıçası Afrodit’in adını anmaz olur. Kıskançlığı ile meşhur Afrodit buna dayanır mı? Öfkeden deliye dönmüş ve bu kimseyi beğenmeyen kibirli güzeli cezalandırmak için, yakışıklı oğlu Eros’tan Psyche’yi yeryüzünün en çirkin erkeğine âşık etmesi için görevlendirmiş.
Görevlendirmiş görevlendirmesine ama bir sorun varmış tabii. Psyche’yi en çirkin erkeğe âşık edecek olan Eros’u ya Psyche görür de âşık olursa? Afrodit bu ihtimali ortadan kaldırmak için Milet kralına haber göndermiş ve kızını kendi elleriyle, evlendireceğini ve onunla evlenecek erkeğin bir gece yarısı gelip kayanın üzerinden onu alıp götüreceğini söylemiş.
Milet kralı, tanrı buyruğu demiş, sineye çekmiş ne yapsın? Güzeller güzeli kızını gece yarısı bir kayanın üzerine bırakmış. Karanlıkta Psyche’yi almaya gelen Eros’un, malum, görevi olduğu üzere, aşk ritüelini gerçekleştirmek için okunu ve yayını hazırlamış, tam fırlatacakken, Psyche’nin güzelliği karşısında başı dönmüş, elleri titremiş ve oku başkasına atacakken kendini vurmuş! ( Aşk ritüeli yaparken böyle, başa, beklenmedik kazalar gelmesi de az değildir hani? Bazen kime niyet kime kısmet bu işler! Ava gidenin avlandığı da olur bazen böyle Eros gibi!)
Aşk geldi mi bir kere başa ne ana tanır ne baba. Eros annesine bir şey diyemediyse de kızdan da vazgeçmemiş tabii, Psyche’yle gizlice evlenip onu kendi sarayına götürmüş. Ama karısından bir söz istemiş Eros. Kendisi saraya hep gecenin karanlığında gelecek ve gün aydınlanmadan gidecek, Psyche ne olursa olsun asla onun yüzüne ışıkta bakmayacak ve böylece kim olduğunu asla öğrenmeyecektir. Psyche sözünü tutmuş, en azından kız kardeşleri onu ziyarete gelene kadar mutlu, mesut bir hayat yaşayıp gitmişler.
Gel zaman git zaman kardeşlerini özleyen Psyche, onları sarayına davet etmiş. Kimseleri beğenmeyen Psyche’nin kocasını şiddetle merak eden kızların, kardeşlerinin aslında kocasının yüzünü hiç görmediğini öğrenmeleri, türlü değişik kuşkuyu da berberinde getirmiş akıllarına. Çirkinin, ucubenin teki belli ki diye kurt düşürmüşler Psyche ‘nin aklına. Merakına yenilen Psyche, bir gece dayanamayıp, kandili yakmış ve usulca yanı başında mışıl mışıl uyuyan Eros’un yüze tutmuş.
İşte ne olduysa o anda olmuş, kazara, kandilden Eros’un yüzene birkaç damla kızgın yağ düşmüş. Can acısıyla uykusundan fırlayan Eros öfkeden deliye dönmüş, canının yandığı ile kalsa bir şey değil, işin ucunda annesi Afrodit’in gazabı var.
Çekip gitmiş sarayından Eros, saray da paramparça olmuş zaten ve sevdiğini, evini, yuvasını, mutluluğunu hâsılı her şeyini yitirmiş Psyche, ta ki bin bir çaba bir bir fedakârlıkla Eros’un kalbini yeniden kazanana kadar.