Osmanlı İmparatorluğunda giyim kuşam konusu, hey şeyden evvel oldukça kapsamlı bir husustur. Bu durumun yanı sıra bir o kadar da çeşitli argümanı içerisinde barındırmaktadır. Osmanlıda kılık-kıyafet çeşitliliğini etkileyen pek çok başlık vardır. Bunlar; iklim, din, gelenek-görenek, cinsiyet, medeni durum, statü, moda, maddi durum, ahlak vs…
Osmanlı İmparatorluğunda giyim kuşam yalnızca elbise değildir. Çok zengin bir aksesuar kültürünü de barındırmaktadır. Bir moda akımı vardır. Moda en çok saçlarda kendisini belli etmektedir. Aksesuar kültürü yalnızca kadınlara has değildir. Erkekler de bir o kadar zengin aksesuarlar ile donanımlıdırlar. Şimdi aşağıda kadın ve erkekte öne çıkan giyim-kuşam unsurlarına göz atalım.
Osmanlı İmparatorluğunda Kadınlarda Giyim Kuşam
Öncelikle Osmanlı kadınlarına bakıldığı vakit, her ilahi dinin yani Müslümanların, Hıristiyanların ve Yahudi kadınlarının farklı renkte kıyafet giydiğini görmekteyiz. Ayrıca belirtmek gerekirse kadınların özel günler için giydikleri elbiseler farklı olmaktadır. Osmanlı kadınının giydiği en yaygın elbise “Ferace”dir.
Peki nedir bu ferace? Ferace, kafadan ayağa kadar tamamen kapalı bir elbise türüdür. Fakat yüz hafif görünmektedir. Ferace’nin 18. yüzyılda ciddi bir dönüşüm geçirdiğini biliyoruz. Lale devri ile beraber kadının sosyal hayata katılımın artmasıyla kadın giyimlerinde de ciddi değişimler söz konusu olmuştur.
19. yüzyılda “Siyah Çarşaf” yaygınlaşıyor. Bir anekdot vermek gerekirse suikast endişesi taşıyan son Osmanlı sultanlarından II. Abdülhamit’in Siyah çarşafı yasakladığını bilmekteyiz.
Çeşitli yaygın kumaş biçemleri vardır. İpek, pamuk bunlardan bazılarıdır. 18. yüzyıldan sonra İngiliz kumaşları, 19. yüzyıldan sonra ise Amerikan kumaşlarının Osmanlı piyasasında yaygınlaştığını görmekteyiz. Kadınların özellikle Lale devriyle beraber kolye ve yüzük gibi aksesuarlara önem verdikleri bilinmektedir.
Osmanlı İmparatorluğunda Erkek Giyim Kuşam
Erkeklerde ilk dikkat çeken husus başı açık kimsenin olmamasıdır. Yöneticilerde çeşit çeşit, cins cins kavuklar, halkta ise sarıklar baştadır. Osmanlı toplumunda başı açık olmak ayıplanan bir davranıştı. Bu sebeple Yahudilerin, Müslümanların ve Hıristiyanların farklı başlıkları vardır. II. Mahmud dönemi ile beraber doğu toplumlarıyla özdeşmiş olan Fes ortaya çıkıyor. Sarığın ve kavuğun yerini zaman içerisinde fes alıyor. Basık ve düz olmak üzere iki farklı fes türü vardır.
Osmanlı da bütün erkekler sakal bırakıyor. Sokakta sakalsız erkek görüldüğü vakit muhtemelen ya köse ya da gayrimüslim olmaktadır. Ya da kadı efendinin hükmü gereği sakal kesme cezasına çarptırılmış olmaktadır. Kölelerin bile hafif sakalı vardır.
Osmanlı da erkekler altlarına şalvar giymektedir. İki tür şalvar söz konusudur. Biri zenginlerin kullandığı uzun şalvardır. Diğeri ise bazı meslek gruplarının örneğin denizciler kısa şalvar giymektedir. Kısa şalvar giyenlere “baldırı çıplaklar” da denmektedir. Osmanlıda alın teri ve emeği ile çalışan pek çok sınıfın kısa şalvar giydiğini görebilmekteyiz.
II. Mahmud ile beraber pantolon Osmanlı dünyasına girmiş, Tanzimat ile beraber yaygınlaşmıştır. II. Mahmud döneminde görüldüğü gibi köklü değişimler söz konusu. Bu dönemde sakalı kesen aydınların varlığından haberdarız. Ayrıca saç geleneğinin başladığını görmekteyiz.
Erkeklerin üstlerinde ipek gömlek giyilmekte. İçlik, iç gömlek var. Üstüne kaftan giyilir, en yaygınıdır. Belde kuşak vardır. Erkeklerin kadınlar kadar süsleri var. Yüzük takarlar. Saat vardır. Köstek ve Koyun saati.
Tanzimat döneminden sonra kaftan yerine “İstanbulin” giyimi yaygınlaşıyor ve zorunlu tutuluyor. Yöneticiler için bir müddet sonra Sefre Panton (Pantolon) giyimi yaygınlaşıyor. İstanbulinde renkler siyahtır.
Değerlendirme
Görüldüğü üzere hem kadında hem erkekte giyim ve kuşamın yıllar içerisinde değişime uğramıştır. Burada öne çıkan unsurlara değinilmiştir. Son bir dipnot eklemek gerekirse Osmanlı tebaası pek çok alanda son derece marjinaliz insanlardır. Örneğin bir gömleği yıllar boyu giyer, yırtıldıkça yama atılırdı. Giyilmeyecek hale gelene kadar bir kıyafetin eskitilmesi yaygındı. Bu anlayış ile günümüz hızlı tüketim alışkanlığının tam zıttı bir kültürün varlığını Osmanlı reayasında görebilmekteyiz.